Tarihin her döneminde, toplumlara ve hayatın genel gidişatına yön veren değişik olgular ortaya çıkmıştır. Örneğin; Konargöçer toplumlardan yerleşik düzene geçişimiz, elde edilen sosyolojik ve arkeolojik verilerden edindiğimiz bilgiye göre, tarımın keşfedilmesi ile gerçekleşmiştir. Avcılıkta iyi olan toplulukların bulundukları coğrafyalardaki söz sahipliği, tarımı keşfedip onu geliştiren toplumlara geçmiştir. Çünkü tarım, avcılık ve toplayıcılığa göre daha az enerji gerektiren ve daha az tehlike içeren bir seçimdir. Yerleşik düzene geçişi tetikleyen tarım, zamanı daha efektif kullanan toplumlara, kendilerini geliştirme noktasında daha fazla imkân sunmuş, gelişmeyi seçen toplulukların ortak kültürel değerler üretmesi ile bugün adına devlet dediğimiz yapıların temeli oluşmuştur.
Ortak kültür ve menfaat ekseninde oluşan bu topluluklar, tarım yapmak için daha fazla verimli alanlara ihtiyaç olduğunu keşfettiklerinde, yayılmacı politikalar geliştirmiş, gelişen bu politikalar onları başkalarına ait alanları zapt etmeye teşvik etmiştir. Diyebiliriz ki, topyekûn savaşların başlangıcı bu politikalara bağlı olmuştur. Tarımdan en iyi şekilde faydalanmanın yanı sıra, yeni alanlar elde etme isteği karşısında savaştan başka seçenekleri olmadığını anlayan bu toplumlar, savaş konusunda kendilerini geliştirmeye başlamış ve bir güvenlik meselesine dönüştüğünü fark ettiklerinde, verimli toprak için bir araç olan savaş, bir amaca dönüşmüştür. Zira daha iyi savaşanın sonucu belirlediği bu yarış, tarımla ya da başka üretim seçenekleri ile uğraşmadan gelir elde etme noktasında; ganimet, tazminat ve sürekli vergi şeklinde bir gelir modeli doğurmuştur. Bir süre boyunca; dünya, sayıca üstün olacak şekilde çok daha iyi savaşan devletlerin, ona şekil verdiği bir yer olmuştur. Barutun icadı ile birlikte, nicelik değil nitelik önem kazanmış, dünyadaki bu değişim devletlerarası güç dengelerini de büyük ölçüde bir noktadan başka bir noktaya taşımıştır. Sanayi devrimi ile birlikte, emek yoğun prensipler yerini makine yoğun prensiplere bıraktığında, dünya büyük bir değişim daha yaşamıştır. Tarım, topyekûn savaşlar ve sanayi devrimi gibi, dünyaya yön veren bu değişimlerin sonuncusu olan teknoloji; her alanda çığır açan projelere zemin hazırlamış ve bu zemin üzerine katlar çıkmış, çıktığı bu katları da yine teknolojiyi geliştiren toplumlara hediye etmiştir. İletişim ve bilgiye erişim arttıkça; insan hakları, demokrasi ve hukuk gelişmiş, gelişen bu değerler, barış ve huzur ortamı tesis edilmesi adına rol model bir anlayış oluşturmuştur.
Gelinen bu noktada, hem üretilen teknolojilerin, teknolojiden yararlanılarak ortaya çıkan bilginin, hem de yukarıda bahsi geçen ortak değerlerin korunmasının gerekliliği su götürmez bir gerçektir.
Dünyaya yön veren bu değerlerin korunmasına katkı sunmayı gerekli gördüğüm ve bunun kendimi daha iyi hissettirdiğini anladığım günden beri bu konu ile profesyonel olarak ilgileniyorum.
Siz bu sayfaya o ya da bu sebeple bir şekilde gelmişseniz, bilgi güvenliği de sizin için bir şey ifade ediyor demektir.
Peki sizce bilgi güvenliği neden önemlidir?
Kemal BOZDAĞ
Be the first to comment on "Bilgi Güvenliği ve Teknolojisi Neden Önemlidir?"